Trinidad’da bir sokak buluşmasından kalanlar

Funda KÖK FİLİZ / 07.02.2018

Küba: Başka bir dünya mümkün diyenlerin ve bunu kanıtlayanların yaşadığı, buna gönülden inananlarınsa gitmeyi, görmeyi düşlediği bir ada ülkesi. Boyun eğmeyenlerin, tüm güçlüklerin ve zorlukların karşısında dimdik duranların, hayata umutla bakan, mücadele eden ve sıcacık gülümseyen rengarenk insanların var olduğu topraklar.

Bu güzel ülkeye gitmek benim de hayalimdi ve sonunda gerçek oldu. Renkli evleri, eski Amerikan arabaları, plajları, yemyeşil doğası, hiç beklemediğiniz bir anda bir mahalle arasında karşınıza çıkıveren bir sanat eseriyle büyüleyen kent ve kasabaları bir yana Küba, örgütlü halkıyla, müzikle, dansla, kahkahalarıyla mücadeleyi sürdürüyor.

Jose Marti Küba Dostluk Derneği işbirliğiyle düzenlenen turun benim için en unutulmazı Devrimi Savunma Komitesi (CDR) üyesi mahalle sakinleriyle Trinidad’da yapılan sokak buluşması oldu.

/images/d/library/44f62953-2c85-4461-bc52-c54e43af63c1.jpg

Akşamüzeri, Trinidad’ın turist akınına uğrayan ve bugün çoğu pansiyon olarak işletilen (casa) renkli evlerinin arasından geçip bir mahalleye yol alıyoruz. Bir noktadan sonra araçla ilerleyemediğimizden yürüdüğümüz yolda evlerinin önünde duran Kübalıların sıcak selamlarıyla karşılaşıyoruz. Küba’da tanıdık bir görüntü bu; evlerin kapıları açık, hane sakinleri genellikle kapılarının önünde oturuyor, evlere tıkılıp kalmıyorlar.

Alkışlarla, şarkılarla karşılanıyoruz. Herkes evlerinde bir şeyler hazırlayıp getirmiş, uzunca bir sofra kurmuşlar. Çocuklar, yaşlılar, bebekler bütün mahalle orada… O coşkuyu ve neşeyi anlatmaya kelimeler yetmez!

Devrimi Savunma Komiteleri (CDR: Comités de Defensa de la Revolución) 28 Eylül 1960’ta halkın karşıdevrimci teröre tepkisiyle kurulmuş. Halkın siyasi eğitimini sağlamak, gönüllü çalışmaya ve gönüllü kan bağışına öncülük etmek, şişe cam, kağıt ve diğer ham madde kaynaklarını toplayarak geri dönüşüme sokmak gibi görevleri var. O yıl en çok kan bağışında bulunan bir üyeye bir T-shirt hediye ediyorlar alkışlar arasında. Kübalılar kan bağışına çok önem veriyor. İnsanlar ilk kez, ülkenin nükleer saldırıyla tehdit edildiği 1962 yılında kitlesel olarak kan bağışında bulunmuşlar. O zamandan beri CDR’ler halkın kan bağışına yönlendirilmesi, bu konuda eğitilmesi, bağışlanan kanların toplanması konusunda görevli. Bu sayede 1982’den bu yana Küba’nın vatandaşlarının kan ihtiyacını karşılayabilir durumda olduğu söyleniyor.

Söyleşimizde Nisan ayında yapılacak olan seçimlerde gösterdikleri adaylarını tanıtıyorlar bize. Mahallede yaşayan iki pırıl pırıl genç. Bu arada Küba’da her aday eşit şekilde yarışıyor. Halkın zaten komşuluk ilişkileriyle yakından tanıdığı bu adayların fotoğrafı ve biyografisi kamusal alanlara asılıyor. Seçim kampanyalarına izin yok bu güzel ülkede. Başka bir ifadeyle aday olmak için zengin olmaya gerek yok!

Kısa bir soru cevap faslının ardından kıpır kıpır müzikler başlıyor ve tabii ki dans. Yediden yetmişe herkes dans ediyor, bizi de oturtmuyorlar yerimize.

Grubumuzdaki katılımcılar ve Kübalı meslektaşları ayaküstü sohbet ediyorlar leziz ikramları tadıp içkilerini yudumlarken. Ortak sorunlar ve çözümler üzerine paylaşımlar yapılıyor. Dans dersleri (!) de devam ediyor bir taraftan. Gezi katılımcılarının bağışlarıyla alınan defter, kalem gibi, çocukların ihtiyaçlarını karşılayacak bir hediye paketini de unutmamış Jose Marti Küba Dostluk Derneği. Tekrar görüşmek umuduyla selamlaşıp ayrılıyoruz ilerleyen saatlerde. Herkesin yüzünde bir gülümseme kalıyor ve kendi hayat biçimlerimize ve düzene dair onlarca soru akıllarda.

/images/d/library/6f1cca80-a78e-4ea8-8393-de72340edbab.jpg

Kuşkusuz, Küba bir cennet değil. Bu küçük adanın başta sağlık olmak üzere, eğitim, spor ve sanat alanlarındaki başarılarını sürdürüyor olmasına karşın, insanlar bir eli yağda bir eli balda yaşamıyor. Ekonomik sorunlarını görmemek mümkün değil. ABD’nin 1962’den bu yana diğer kapitalist ülkeleri de ortak ederek uyguladığı ekonomik abluka nedeniyle dış ekonomik ilişkileri önemli ölçüde Sovyetler Birliği ve sosyalist ülkelerle sınırlı olan ve çözülmeden ciddi bir yara alan Küba ekonomisi, 90’larda yapılan bir dizi yasal düzenlemeyle en azından halkın en temel ihtiyaçlarını karşılayamama tehlikesini atlatmış. Obama döneminde az da olsa gevşeyen abluka, Trump’ın aldığı önlemlerle daha da sıkılaşmış durumda. ABD’lilerin ezici bir çoğunluğu yapılan anketlerde ablukanın kaldırılması yönünde cevap vermesine karşın ABD bu soykırım politikasına devam ediyor. BM Genel Kurulu’nda ablukanın devamı yönünde oy veren iki ülke var yalnızca: İsrail ve ABD. Söz konusu ekonomik yaptırımlar ve etkileri başka bir yazının konusu olur. Hem de oldukça uzun bir yazının!

Tüm bu baskılara ve kuşatmaya karşın Küba, örgütlü halkıyla devrimin kazanımlarını savunmaya ve mücadeleye devam ediyor. Kahkahaları, danslarıyla, kıpır kıpır şarkıları, rengarenk insanlarıyla! Küba’ya gitmekle bir hayalimi gerçekleştirmekle kalmıyor, umut doluyorum.  Aklımda şu güzel şarkıdan dizelerle ayrılıyorum bu güzel adadan:

Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!